NBA Batı Konferansı mücadelesinde Memphis Grizzlies 23 Ekim Perşembe günü saat 03:00’da New Orleans Pelicans ile karşılaşacak. Gelin birlikte karşılaşma öncesinde takımların durumlarını mercek altına alalım, keyifli okumalar.
🟣 Memphis Grizzlies: Hız, Enerji ve Yeniden Doğuş Arayışı
Memphis Grizzlies, geçen sezonu Batı Konferansı sekizincisi olarak tamamladı ve Play-In Turnuvası’ndan geçerek playoff bileti aldı. Ancak ilk turda karşılarına çıkan Oklahoma City Thunder gibi ligin en dinamik ekiplerinden biri karşısında direnemediler ve seriyi 4–0’lık süpürülmeyle kapattılar. Bu erken eleniş, Memphis’in rekabetçi potansiyelini ortaya koyarken, aynı zamanda yapısal eksiklerini de net biçimde gözler önüne serdi. Yaz döneminde kadroda köklü değişikliklere gidilmemesine rağmen, yeni sezon öncesi takımın kimyasında bazı önemli dönüşümler yaşandı.
Hazırlık döneminde oynadıkları beş maçta yalnızca bir galibiyet alabilmiş olsalar da, bu süreçte yüksek tempolu ve bol skorlu oyunlar oynamaları dikkat çekti. Özellikle Miami Heat karşısında alınan 141–125’lik galibiyet, takımın hücum potansiyelini hatırlatan bir mesaj niteliğindeydi. Yeni sezonda en büyük farkı yaratacak unsur, kuşkusuz Ja Morant’ın performansı ve istikrarlı bir şekilde parkede kalıp kalamayacağı olacak. Morant, NBA’in en patlayıcı guardlarından biri, ancak kariyeri boyunca hem sakatlıklar hem de saha dışı disiplin sorunları nedeniyle süreklilik yakalayamadı. Grizzlies’in tavanı, neredeyse tamamen onun istikrarına bağlı.
Koçluk koltuğuna oturan Tuomas Iisalo, Avrupa’da Bonn ve Paris Basketball’da gösterdiği başarılarla tanınan, hücum odaklı bir stratejist. Onun liderliğinde Memphis’in oynayacağı basketbolun temel felsefesi belli: yüksek tempo, agresif geçiş hücumları ve üçlük temelli bir “organizeli kaos”. Bu anlayış, NBA’de de başarıyla uygulanabilir; özellikle Grizzlies gibi genç, atletik bir kadroya sahip takımlarda. Ancak bu sistemin sürdürülebilir olabilmesi için savunma disiplini ve rotasyon derinliği kritik öneme sahip.
Memphis’in en büyük kaybı, takımın en istikrarlı skorerlerinden biri olan Desmond Bane’in Orlando Magic’e transferi oldu. Onun yokluğu, üçlük tehdidini azalttı, ancak yönetim bu açığı kapatmak için Kentavious Caldwell-Pope ve Cole Anthony’yi kadroya kattı. KCP’nin deneyimi, dış savunmadaki disiplini ve köşeden üçlük katkısı, sistemin dengesini sağlayabilir. Ayrıca takım beş yeni draft oyuncusuyla gençlik aşısı yaptı. Bu durum, rotasyonu genişletse de, tecrübe eksikliği riskini de beraberinde getiriyor.
Memphis açısından sezonun en büyük sorusu, Ja Morant liderliğindeki hızlı hücum sisteminin savunma zafiyetleriyle nasıl başa çıkacağı. Takımın yüksek tempolu oyun felsefesi, skoru artırırken aynı zamanda rakiplere de açık alan yaratıyor. Eğer Iisalo’nun disiplini ve Morant’ın olgunlaşan liderliği birleşirse, Grizzlies yeniden Batı’nın sürpriz takımlarından biri haline gelebilir.
🟢 New Orleans Pelicans: Zion Üzerine Kurulu Son Şans Senaryosu
New Orleans Pelicans, geçtiğimiz sezonun en büyük hayal kırıklıklarından biriydi. Yıl boyunca sakatlıklar, formsuzluklar ve sistemsel karmaşalarla boğuşan ekip, 21 galibiyet – 61 mağlubiyet ile Doğu’nun değil, tüm NBA’in en zayıf takımlarından biri oldu. Üstelik sezonu altı maçlık mağlubiyet serisiyle kapatarak moral olarak da tamamen dibe vurmuşlardı. Koç Willie Green, yönetimin güvenini korusa da artık sabır sınırında. Takımın geleceği, büyük oranda Zion Williamson’ın fiziksel durumu ve liderlik kapasitesi üzerinden şekillenecek.
Geçen sezonun kırılma noktalarından biri, takıma büyük umutlarla transfer edilen Dejounte Murray’nin sezon başında yaşadığı ciddi sakatlıktı. Onun yokluğu, hem savunma sertliğini hem de oyun kurma dengesini zedeledi. Bu yaz ise kadroda yeni bir yapılanma süreci başladı. C.J. McCollum’un Washington Wizards’a gitmesi, uzun süredir devam eden “veteran lider” dönemini sonlandırdı. McCollum’un yerine Jordan Poole ve Saddiq Bey gibi daha genç, skor odaklı oyuncular takıma dahil edildi.
Zion Williamson cephesinde ise bu kez farklı bir hava hâkim. Yıldız oyuncu, yaz döneminde ciddi kilo verdi, kondisyon seviyesini yükseltti ve kamp boyunca “şimdiye kadarki en iyi fiziksel durumda” olduğunu vurguladı. Geçmişteki sakatlık ve kondisyon problemleri kariyerinin önündeki en büyük engeldi, ancak eğer bu kez sağlıklı kalabilirse, Zion’ın hücumda yaratacağı etki All-NBA seviyesinde olabilir. Onun pota altı hakimiyeti, Poole’un dış şut tehdidiyle birleştiğinde, Pelicans hücumu kağıt üzerinde oldukça tehlikeli hale geliyor.
Ancak takım hâlâ kimlik arayışında. Savunmada istikrarsız, hücumda da top paylaşımını yeterince iyi yapamıyorlar. Ayrıca Malik Beasley benzeri bir “bench skoreri” profiline sahip olmamaları, rotasyonun üretkenliğini sınırlıyor. Pelicans yönetimi bu sezonu bir “deneme” yılı olarak görüyor; Zion’un sağlıklı kalması durumunda kadro etrafına yeni yıldızlar eklemeyi planlıyor. Aksi takdirde, franchise büyük ihtimalle yeni bir yeniden yapılanma sürecine girebilir.
⚖️ Genel Değerlendirme: Güneyin İki Farklı Hikâyesi
Bu karşılaşma, Batı Konferansı’nın iki farklı hikâyesini buluşturuyor. Bir tarafta hücum enerjisini yeniden keşfetmeye çalışan, genç, hızlı ve modern basketbola uyumlu Memphis Grizzlies; diğer tarafta yıllardır potansiyel vadeden ama bir türlü sağlıklı ve istikrarlı olamayan New Orleans Pelicans.
Memphis açısından maçın anahtarı, Ja Morant’ın tempoyu yönetme biçimi ve Tuomas Iisalo’nun sisteminin sahada oturup oturmayacağı olacak. Yeni transfer KCP’nin savunmadaki etkisi ve Cole Anthony’nin ikinci beşten getireceği üretim, takımın ritmini belirleyecek. Pelicans tarafında ise gözler tamamen Zion Williamson’da. Onun fiziksel gücü, pota altındaki üstünlüğü ve liderlik performansı, takımın tüm yapısını değiştirebilir.
Bu maç aynı zamanda güney eyaletlerinin iki farklı vizyonunun çarpışması: Memphis’in sistematik modernleşme denemesi ve New Orleans’ın yıldız merkezli klasik yaklaşımı. Grizzlies, hız ve kolektif oyunla kimlik yaratmaya çalışırken; Pelicans, Zion’ın bireysel parıltısıyla yeniden ayağa kalkmayı hedefliyor. Her iki takım da sezonun gidişatı açısından bir dönüm noktasında. Bu nedenle mücadele sadece bir açılış maçı değil, Batı Konferansı’nın orta sıralarındaki güç dengesinin erken bir fragmanı olacak.
